Sağlık & Spor Terimleri Sözlüğü
Aspirin alerjisi, o güne kadar pekçok kere aspirin kullanmış ve hiçbir anormallik yaşamamış bir kişide günün birinde birdenbire başlar.Bu nedenle, özellikle astımlı hastalar'Ben yıllardır aspirin içiyorum, bana dokunmuyor' demesinler. Günün birinde başlayabilir.Alerji belirtileri ilaç alındıktan sonra yanm ila 3 saat içinde ortaya çıkar. Tüm vücutta yaygın kaşıntı ve yanma olur, gözkapakları ve dudaklar şişer, bulantı, kusma, tansiyon düşüklüğü ve ağır astım krizleri ortaya çıkabilir.Aspirine bağlı astım krizleri tedaviye dirençlidir ve genellikle kortizon verilmeden de düzelmez. Solunum makinesine bağlanması gereken hastalar bile olabilir.
Ani sertleşme sorunu genellikle psikolojik sorunlar yaşayan erkeklerde görülür.Negatif ruhsal durum bu tür sorunlar yaşanılmasına neden olur.
Bu tür sorunları olan hastalar uyurken veya sabah kalktiklarinda sertlesme gorulur.Erektil ani fonksiyon bozukluğu yaşamalarına neden olan nedenler:- işten veya evden dolayı stress ve endişeler- Düşük seks performansından korkulması- Evlilik problemleri- Depresyon- Cinsel tercih seçiminde heteroseksüel, biseksüel ve homoseksüellik seçimine karar verememek.
Organizmayla ilişkiye geçtiğinde "hastalık" adı verilen özgün bir dengesizlik durumu ortaya çıkaran etken.
Boğulma esnasında suyun, kusma esnasında da mide içeriğinin akciğerlere kaçması ya da burun, boğaz veya akciğerler gibi vücut boşluklarından sıvıların emilerek boşatılması.
Ani morarmaların birden çok nedeni olabilir. Ani ve hızlı gelişen solunum sorunlarının varlığından şüphelenilir.
Ailevi Akdeniz Ateşi, tekrarlayan ateş, karın ağrısı, göğüs ağrısı ve eklem ağrısı nöbetleri yapan bir hastalıktır. Nöbetler genellikle 24-48 saat sürer. Hastalarda nöbetler dışında hiçbir belirti yoktur.Özellikleri
Ailevi Akdeniz Ateşinin adından da anlaşılabileceği gibi 3 temel özelliği vardır;. Hastalığın ortaya çıkması için anne ve babanın taşıyıcı ya da hasta olması gerekir.. Sıklıkla Akdeniz Bölgesi ve civarında görülmesi (Karadeniz Bölgeside dahil). Ateş nöbetleri yapması, Ateş nöbetlerine karın ağrısı, eklem ağrısı veya göğüs ağrısı eşlik eder. Karın ağrısı, akut apandisit ile karışabilir ve çok şiddetli olabilir. Bu hastaların bir kısmı akut apandisit tanısı ile ameliyat edilmişlerdir ancak karın ağrıları geçmemiştir.TanıNöbetler sırasında kan lökosit sayımı ve CRP yükselebilir, ancak nöbet esnasında alınan kanda fibrinojen seviyesinin yükselmesi daha özgül bir bulgudur. Kesin tanı genetik inceleme ile mümkündür ve çok yaygın olarak birçok üniversitede ve genetik tanı merkezinde yapılmaktadır. Hastanın nöbetler sırasında ve nöbet dışı zamanlarda muayene edilmesi ve bazı laboratuvar incelemeleri ile tanı genetik inceleme olmadan da kolaylıkla konur. Ancak hem genetik danışma açısından hem de hastalık tanısının kesinleşmesi bakımından genetik test önerilir.Ailevi Akdeniz ateşi tanısı her şeyden önce yukarıda tanımlanan iltihabi atakların varlığına, yani klinik bulgulara dayanarak konur.Tekrarlayan ataklarHastaların tekrarlayan hastalık belirtilerini tanımlaması tanı için en önemli bulgudur. Benzer belirtilere neden olabilecek hastalıkların da ayırt edilmesi gereklidir. Hasta ilk atak sırasında görülmüşse, hastalığın tekrarlayıcı niteliğinin görülmesi amacıyla takibe alınması yararlı olacaktır.Kan testleriHasta eğer atak sırasında görülmüşse, atağa eşlik eden iltihap bulgularının varlığı (ateş, kanda beyaz kürelerin (lökosit) sayısının artması, eritrositlerin sedimentasyon (çökelme) hızının artması, fibrinojen ve CRP'nin yükselmesi) ve bu testlerin atak sonlanınca normal değerlere inmesi tanıya yardımcı olur. Bu testlerin pozitif bulunmasının ailevi Akdeniz ateşine özgü olmadığı, sadece vücutta iltihabi bir reaksiyonun varlığına işaret ettiği unutulmamalıdır. Dolayısıyla başka bir iltihabi hastalıkta (örneğin akut apandisit, bakterilere bağlı enfeksiyonlar, vb) da yüksek çıkabilirler.. Aile öyküsüHastaların yaklaşık yarısında ailede benzer şikayetleri olan akrabaların olması tanıyı destekleyen önemli bir bulgudur. Bununla beraber, ailevi Akdeniz ateşinin çekinik geçen bir kalıtsal bir hastalık olması nedeniyle, ailede başka bir hastanın olmaması da şaşırtıcı olmaz.. AmiloidozHastada ikincil amiloidozun varlığı da tanıyı kuvvetle destekler.. Kolşisin tedavisine yanıtAilevi Akdeniz ateşi olduğu düşünülen hastalarda yeterli dozda kolşisin verildikten sonra atakların hiç tekrarlamaması ya da atak sıklığının ve şiddetinin belirgin olarak azalması tanıyı destekler.6. Genetik testler Günümüzde ailevi Akdeniz ateşi ile ilişkili olan MEFV geninde hastalığa neden olabilen mutasyonların taraması da yapılabilmektedir. Bununla beraber, hastalıkla ilişkili olduğu gösterilen mutasyonların sayısı oldukça fazladır ve yaygın olarak kullanılan laboratuvar yöntemleri ile bunların tamamını taramak mümkün olmamaktadır. Bugün için bilinen mutasyonlar klinik olarak ailevi Akdeniz ateşi tanısı konan hastaların ancak%60-80'inde pozitif bulunmaktadır. Öte yandan ülkemizde taşıyıcılık oranı da oldukça fazladır (yaklaşık%10-20) ve herhangi bir şikayeti olmayan insanlarda hastalıkla ilişkili bir mutasyon bulma olasılığı da yüksektir. Ayrıca klinik bulgularla ailevi Akdeniz ateşi hastalığı tanısı konan hastaların yaklaşık%5-15'inde MEFV geninde hiç mutasyon bulunamayabilir. Yorumlama güçlükleri nedeniyle, belirli merkezler dışında genetik yöntemlerin“tanı amaçlı” olarak kullanılması önerilmemektedir.TedaviAilevi Akdeniz ateşi tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bu tedavi, hastalığın genetik bir hastalık olması nedeniyle, hastalığın tamamen ortadan kalkması (şifa) şeklinde bir tedavi değildir. Hastalığın oluşturduğu bozuklukları ortadan kaldırmaya yöneliktir ve bu amaçla kolşisin ilacı kullanılmaktadır. Kolşisin, çiğdem (Colchicum autumnale) bitkisinden elde edilmektedir ve ülkemizde'Colchicum-Dispert®' ve'Kolsin®' isimleriyle satılmaktadır (0.5 mg draje). İltihabı baskılayıcı özellikleri nedeniyle gut ve Behçet hastalığı gibi başka hastalıkların tedavisinde de kullanılmaktadır.Ailevi Akdeniz ateşi tedavisinde kolşisin 2 önemli amaçla kullanılır:Atakların engellenmesi veya hafifletilmesiDüzenli olarak kolşisin kullanan hastalarda ataklar ya hiç tekrarlamaz ya da daha öncekilere oranla çok daha seyrek gelir ve hafif geçerler. Sadece atak döneminde kullanılmasının bir yararı yoktur ve bu şekilde başlamış olan atağı geçirici bir etki sağlamaz. Etkinliği ilacın düzenli kullanımına bağlıdır ve ataklardan“koruyucu” bir etkinliktir.Amiloidoz gelişiminin engellenmesiKolşisin düzenli ve yeterli dozda kullanıldığında amiloidoz gelişimini engeller. Hatta, amiloidoz gelişmiş hastalarda, idrarla protein kaybı ve böbrek yetersizliği belirtilerinde bir miktar düzelme bile sağlayabilir.Alınması gereken kolşisin dozu hastanın kilosuna göre farklılık göstermekle beraber, bir erişkinin günde 1.5 mg veya üzerinde olması önerilmektedir. Daha düşük dozların atakların tekrarlamasını engellese bile, amiloidoz gelişimini engellemediği düşünülmektedir. İlaç günde bölünmüş iki veya ya da üç doz halinde alınabilir. Doz aksamalarının atakların tekrarlamasına neden olabildiği bilinmektedir.
Sperm üretiminin bulunmaması ya da sperm çıkanla-manıası.
Önemli bir göz acili olan ani görme kaybı (AGK), hızlı bir şekilde gelişen, tek veya çift taraflı, geçici ya da kalıcı görme azlığıdır.Ani görme kaybı ile başvuran bir kişide sistematik bir yaklaşımla doğru tanıya ulaşılabilir.Tanıda ilk ve en önemli adım ayrıntılı bir hikayedir. Zaman geçirmeden istenecek tetkik ve uygulanacak tedavilerle iyi bir prognoz elde edilebilir. Bu yazıda, AGK'nın temel nedenleri tanı ve tedavi metodlarıyla birlikte sistematik bir şekilde sunulmuştur.
Doğum kontrolü ve bilinçli gebelik konusunda bilinçlendirici planlama şekilleridir.Aile planlaması, istenildiği zaman, istenilen sayıda çocuk sahibi olmaktır.Her kadının istediği zaman ve istediği sayıda çocuk sahibi olması en doğal hakkıdır. Ancak kontrolsüz, birbirini takip eden doğumlar ve düşükler anne-çocuk sağlığını tehdit eder.
Küf mantarı cinsi. Bu mikroskopik yapıdaki mantarlar normal koşullarda hastalık etkeni değildir.
Ani bebek ölümü sendromu, hiçbir sağlık sorunu olmayan bir bebeğin nedeni açıklanamayan ölümü olarak tanımlanabilir.Bu bebeklerde otopsiyi de içeren tüm incelemelerde ölüm nedeni saptanamaz.
Aile içi şiddet, bir aile üyesinin; diğer üyesi veya eski üyesine karşı fiziksel ya da psikolojik olarak hükmetme ya da zarar vermesidir.Fiziksel istismar ve çocuk istismarı; aile içi şiddetinin de bir parçası olabilir. Ancak çocuklara karşı yapılan şiddet eylemleri, çocuk istismarı altında incelenir.Her ne kadar göz ardı edilse de; fiziksel ve cinsel şiddet istismarlarının%90'ı aile bireyleri tarafından yapılmaktadır.Çeşitli ülkelerde Aile içi şiddet'e bakış açısı oldukça değişiktir. Birçok toplum ve dini inanışlar arasında da farklılıklar bulunmaktadır.
Aspartam, kimyasal formülü aspartil-fenilalanin-1-metil ester olan bir tatlandırıcıdır.Kimyasal olarak aspartat ve fenil alanin aminoasitlerinden oluşmuş bir dipeptidin metil esteridir.Çay şekerinden 180 kat daha tatlıdır. İlk kez James M. Schlatter tarafından 1965 yılında keşfedilmiş, ABD'de 1974'te kullanımının onaylanmasından sonra uzun süre güvenilirliği tartışma konusu olmuştur.Aspartam kullanım güvenliği açısından ciddi tartışmalara neden olmuş, yapılan araştırmalarda bir zararlı olduğuna dair bir kanıt bulunamamıştır. Avrupa Birliği'nde gıda katkı maddesi olarak E951 kod adını almıştır.Fenilketonüri hastaları fenilalanini metabolize edemedikleri için bu amino asitten fazla almamaları gerekir. Aspartam vücutta fenilalanine dönüştüğü için fenilketonüri hastalarının günlük fenilalanin tüketimleri ile aspartam türketimlerini birlikte değerlendirmeleri gerekir. Bu yüzden aspartam içeren gıdaların üzerinde fenilketonuri hastalarına yönelik bir uyarı yazısı olur.
Derideki ter bezlerinin ter salgılamaması sonucunda derinin kuru ve çatlak bir görünüm alması.
AIDS, Acquired Immuno Deficiency Syndrome kelimelerinin kısaltması olarak ortaya çıkmış ve Edinilmiş Yetersiz Bağışıklık Sistemi Sendromu olarak Türkçeye çevrilmiştir. AIDS (Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu=Acquired Immunodeficiency Syndrome) virüs yoluyla bulaşan bir hastalıklar bütünüdür.BelirtilerHIV bulaştıktan sonra, AIDS hastalığı belirtileri kişinin yaşam koşullarına ve vücut direncine göre, 3- 5 yıl, hatta bazen daha uzun süre sonra ortaya çıkar. Vücut direnci zayıflayan hastada, normalde zararsız olan, hafif geçen ya da ender rastlanan bazı hastalıklar belirir. Ayrıca lenf bezlerinde büyümeler, ağız ve deride tekrarlayan uçuk, yara ve lekeler, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı, ishal, öksürük görülür. Tüberküloz, pamukçuk, diğer bakteri, mantar ve protozoon hastalıkları fırsatçı enfeksiyonlar ortaya çıkar. Kişide bu belirtilerin ancak birkaç tanesinin bir arada bulunması durumunda AIDS düşünülebilir. Kaposi sarkomu ve bazı lenfomalarda HIV enfeksiyonunu düşündüren önemli belirtilerdendir. Kesin tanı için anti-HIV testi yapılır.TanıTanı yalnızca test sonucuyla konulabilir. Vücuttaki lezyonlar ve şikayetler tanı koymada düşündürücüdür ama hiçbiri HIV/AIDS' e özgü değildir.Tanı ELISA yöntemiyle yapılan kan testiyle konulur. Bu test virüsün bulaşmasından 2-12 haftaya kadar doğru sonuç vermeyebilir. Test 3 aylıkken yapıldığında verdiği sonuç neredeyse kesindir; fakat birçok kuruluş 6. ayda testin tekrarının yararlı olacağını düşündüğünden bir daha yaptırılmasının ister. Sadece Elisa ile tanı konmaz; doğrulama testleri yapılmalıdır(Western Blot). Test yapılırken kişilerin kimlikleri gizli tutulur.TedaviKesin çözüm bulunamamıştır. Kullanılmakta olan tedavi pahalı ve zordur; birçok yan etkileri vardır. Ama eğer hasta günde yaklaşık 20-30 tane hapı hepsinin birlikte alınmaması gereken yiyeceklere dikkat ederek tam vaktinde ve hiçbir gün aksatmadan alırsa, hastada ilaçların çoğunlukla neden oldukları yan etkiler ortaya çıkmazsa ve virüste ilaçlara direnç gelişmezse tedavisi değil ama kontrolü mümkün olan bir hastalıktır. Bu bahsettiğimiz tedavi aylık yaklaşık 10.000 dolardır.Öneriler Kan nakli sırasında, AIDS testi yapılmamış kontrolsüz kan asla kullanılmamalıdır.
Kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş şırınga, iğne, cerrahi aletler, jilet, makas, diş hekimliği aletleri, akupunktur iğneleri kesinlikle kullanılmamalıdır ve kullanılmasına izin verilmemelidir. Beden kişiye aittir. Uygulanacak işlemler sırasında akla takılan soruları sormaktan çekinmemek gereklidir.
HIV pozitif kişi, test sonucunu öğrendikten sonra kesinlikle kan vermemelidir.
HIV'li sperm sıvısı, genital sıvı ya da kanın bulaştığı alet ve eşyanın yaralı dokuya teması ile de HIV bulaşabilir.
Açık yaralar, vücuda mikrop/virüs/bakteri girişini engellemek için bantla kapatılmalıdır.